23 Mart 2013 Cumartesi

2. Perde


Bloguma en son yazı yazalı 3 sene olmuş. Dev adamlar final gördü, Gourcuff çok kötü şekilde söndü; insanlar değişti, ben değiştim ve en önemlisi hayatlar değişti.

3 sene önce bıraktığımda daha 140 karakter hayatımıza bu kadar girmemişti. Buraların en cabbar adamları, en babayiğit blogerlar artık kendilerini 140 karakterin koynuna attı. Kimse artık uzun yazılar okumak istemiyor. 3 sene içersinde daha fast food hayatlar yaşamaya başladık.

Peki madem böyle sen neden geri dönmeye niyetlendin diye soruyorsan insan sonunda ilk aşkına dönmek istiyor. Belki okunmaz, belki kimse farkına bile varmaz ama ne olursa olsun insan en sonunda geri dönüyor.

Uzun bir süre sonra 2. perde başlıyor. Garnest'a yeniden hoşgeldiniz.

8 Eylül 2010 Çarşamba

12 Dev Adam

12 Dev Adam bugün turnuva boyunca karşılaştığı ekiplere nazaran çok daha zor olan Slovenya ile karşılaşacak. Maçın bütün biletleri tükenmiş durumda ve söylenene göre maça 3 bin veya 5 bin arası Sloven taraftar da gelecekmiş.

Basketbol yorumu yapmak pek haddime düşen bir konu değil ama Slovenya'nın ne kadar iyi bir takım olduğunu maçlarını izlemiş olanlar fark etmiştir. Özellikle Lakovic ve Dragic gerçekten çok etkili isimler ancak geçen maçlardaki gibi oynar ve seyirci desteğini de arkamıza alırsak yarı finale çıkma ihtimalimiz bir hayli yüksek.

2010 Dünya Basketbol Şampiyonasının en sevilen reklamı olan Türkler Uçuyor temalı reklam ne kadar güzel olsa da bence 2001 Avrupa Basketbol Şampiyonası için yapılan reklamı geçebilen reklam henüz yapılmadı. Bu yazıyı o güzel reklam ile bitiriyorum. Hidayet ve Kerem'in tipine dikkat etmenizi tavsiye ederim.

12 Dev Adam

Kadıköy Kırmızı Beyaz

Blog da artık tek başıma yazmıyorum. Berkay Tokgöz arkadaşım da benimle beraber yazmaya başladı. Berkay önemli maçları yorumlayacak ve daha çok Fenerbahçe ağırlıklı yazılar onun elinden çıkacak. Bu yazdığı ilk maç yorumu ve ona buradan yeniden teşekkür ederim.

Guus Hiddink göreve geldiğinde oh be demiştim.Artık sistemsizlikten uzaklaşacağız ve sağlam,düzenli,hücum oyunu isteğimize uygun bir takım yaratılacak diye düşünmüştüm.İlk 11 leri gördüğümde ilk tepkim biz nasıl gol atacağız ? oldu.Kadroya baktığımızda 3 ön libero oynayan oyuncu ile sahadaydık.Bu bana biraz mantıksız geldi,çünkü evimizde mutlak kazanmamız gereken bir rakibe karşı böyle oynamak ve oyunu sıkıştırmak faydamıza olmayacaktı.Çünkü biz savunma yapamıyoruz.Beceremiyoruz,olmuyor.Genetiğimizde yok.Biz en başarı olduğumuz turnuvalarda,finallerde hep hücum oynayarak kazandık.Tempo yaparak kazandık.Yarı finalde Almanya'ya karşı 10 kişi savunarak gol yedik ve elendik.Hal böyle iken bu kadroyu görünce biraz umutsuzluğa kapıldım.

Grup kuraları çekildiğinde ilk rakibimizin Belçika olduğunu düşünmüştüm.Son söyleyeceğimizi ilk söyleyelim.Bu galibiyet çok önemliydi.İlk yarıda hiçbirşey yapmadık ve içeriye 1-0 mağlup girdik.Yediğimiz golü anlatmaya gerek yok.Bu düzeyde bir takım böyle komik bir yan top golü yememeliydi.Maçı getiren değişiklik ikinci yarının başında Selçuk-Semih değişikliğiydi.Hepimizin gördüğünü doğal olarak Guus Hiddink'te görmüş olacak ki,bu değişikliği yaptı.Semih'in girişiyle hem oyunu rakip sahaya yıkmış olduk,hemde yetenekli oyuncularımız boş alan bulmaya başladılar.Aslında normal olan buydu.Beklediğimiz,görmek istediğimiz oyun bu olmalıydı.O bakımdan çok iyiyiz,mükemmel oynadık demek aşırı iyimserlik olur.Eleştirebileceğimiz en önemli konulardan biride,duran toplardaki zaafiyetimiz.İlk gol için söylediklerimizi,ikinci golde de söyleyebiliriz.Hemde fazlasıyla.Onur'un boşa çıkmasıyla yediğimiz gol,futbol komedi programlarında gördüklerimiz cinstendi.Sanırım bu da bizim kalıtımsal bir hastalığımız.

Bir paragrafta çantada keklik görünen Belçika'ya açalım.Üst düzey liglerde oyuncuları var.Hücumsal anlamda takımın liderliğini yapan Felliani,sağ kanattaki Dembele,yedek başlayan Eden Hazard ve forvetteki Lukaku çok önemli oyuncular.Biraz zamana ihtiyaçları var.Çünkü çok gençler ve tecrübe eksikliğinden hatalar yapabiliyorlar.Bu sorunularınıda aştıklarında finallerde ve turnuvalarda en az finallerden birine oynayacak bir ekibe ulaşmış olacaklar.Çünkü,çok sağlam bir jenerasyon yakalamış durumdalar.


7 Eylül 2010 Salı

Nuri Neden Oynamaz ?



"Eğer Nuri gibi bir oyuncuyu yedekte oturtabiliyorlarsa Türkiye'nin kadrosunda harika oyuncular yer alıyor olmalı. Bu olay sadece beni şaşırtmıyor. Nuri'nin Stuttgart maçında gösterdiği performansı hepimiz gördük. Mevcut formuyla milli takımda oynamayı hak ediyor. Kendisini kanıtlaması için daha ne yapması gerekiyor anlamıyorum. Bu olay beni ve Nuri'yi hayal kırıklığına uğratıyor. Sonuçta kararları Hiddink veriyor. Ama oynamayacaksa milli takıma gitmesi için herhangi bir neden yok"

Nuri Şahin, 2005 yılında yapılan 17 yaş altı Dünya Şampiyonasının yıldızlarından biriydi . Nuri, Türkiye'nin Dünya üçüncüsü olmasını sağlayan oyuncuların başında geliyordu. Bu yeteneği kazanmak isteyen Almanya oyuncuya Alman Milli Takımını seçmesi için baskıda bulundu. Doğup büyüdüğü ve futbolunu geliştirdiği yer olan Almanya için oynamasının onun için daha iyi olacağını söylediler. Nuri çoğu Türk insanının yapacağını yaptı ve kararını Türkiye'den yana verdi.

İşte o 2005 senesinde Nuri'nin ilk çıktığı maçta ironik bir şekilde Almanya ile oynadığımız dostluk maçıydı. Maçta gol atan Nuri Türk futbol tarihine gol atan en genç oyuncu olarak adını yazdırmıştı.

Bundan sonrasını az çok biliyorsunuzdur. Almanlara kaptırmadığımız bu genç yetenek Fatih Terim ve kurmayları tarafından bir türlü takıma monte edilemedi. Takıma çağrılmadı, çağrıldıysa da oynatılmadı. Bu aslında pek fazla kişiyi şaşırtmadı çünkü Fatih Terim'in gözüne girmek zordur ancak gözüne girdiğin zamanda ne hata yaparsan yap her zaman senin arkanda durur. Emre Belözoğlu ile yaşadığı ilişki buna en güzel örnektir.

Hiddink dönemi geldiğinde değişiklikler beklenirken kimse sihirli bir asa ile şu ana kadar hiç duymadığımız yetenekli oyuncular çıkartmasını beklemiyordu. Sadece Nuri ve Mevlüt gibi genç futbolcuların artık sahne almasını istiyordu. Fatih Terim döneminde yaşanan en büyük problemlerden biri de bu gençlerin görmezden gelinmesiydi.

Jürgen Klopp'un veya bizim konuşmamız için daha çok erken ama gerçek olan 2012 Avrupa Şampiyonasında Emre 32, Nihat 33, Aurelio ise 34 yaşında olacak. Emre'nin formu iyi olduğu için şu sıralar oynaması doğal ama artık Nihat'ın yerine Mevlüt, Aurelio'nun yerine ise Necip'in oynaması gerekiyor. Hiddink, Ersun Yanal gibi cesur bir karar verip bu oyuncularla bağı kopartabilir, kopartmasa bile yedek olarak oynatabilir ama biliyoruz ki böyle bir durumda en küçük başarısızlıkta dahi her şey bu oyuncuların yokluğuna bağlanacak .

Aslında Guus Hiddink ve kurmaylarının Jürgen Klopp ve benim gibi düşünen insanları utandırmasını çok isterim ama burası günü kurtaranların yaşayabileceği bir ülke. Bu yüzden Jürgen Klopp Nuri'nin yedekliğine alışsa iyi olur.

Not: Bu adamı Jack Hollaway'a (Lost-Sawyer) benzeten bir tek ben mi varım ?

Cılız Ve Futbolcu Tipi Olmayan Mesut Özil




Hikayenin kendisi de ortaya çıkışı da biraz eski ancak konuya dair bişeyler yazmak istedim. Tarih 22 Aralık 2007 kurban bayramı Schalke 04'ün kadrosunda olan ama daha ismini duyurmamış genç bir çocuk İstanbul'a geliyor. Onu karşılayan Büyükçekmece Belediye Başkanı Hasan Akgün elindeki değerin farkında çünkü kendisi Alman futboluyla yakından ilgili ve Galatasaray'ın Lincoln transferinde önemli bir rol oynamış.

Çocuğun hikayesi de burada başlıyor zaten Lincoln için Schalke ile görüşmelere yardım eden Akgün sonra bu genç çocuğun ismini duymaya başlıyor. Gel zaman git zaman konuşmalar yapıldıktan sonra genç isim en sonunda Türkiye'ye geliyor. Hasan Akgün ilk olarak onu Galatasaray'a götürüyor. Yöneticiler Mesut'u iyice süzdükten sonra Mesut'un çok cılız ve solucan gibi olduğunu futbolcu olamayacağını ancak Hasan Akgün'ün hatırına denemelere alacağını söylüyorlar.

Saatlerce bekleyen Hasan Akgün ve Mesut sonunda Galatasaray'ın deneme yapmayacağını anlayınca Beşiktaş'ın yolunu tutuyorlar. Hasan Akgün orada da bu çocuğun ne kadar yetenekli ve Türk futbolu için ne kadar değerli bir yetenek olabileceğini anlatırken yöneticiler çocuğun futbolcu tipine sahip olmadığını söylüyorlar. Yanlış okumuyorsunuz Beşiktaş'ın Mesut'u red etme sebebi futbolcu tipine sahip olmamasıymış. Bütün bu olaylardan sonra Hasan Akgün Mesut'u Fenerbahçe'ye götürmüyor zira olabilecek şeyler orada da aynı olacaktı.

Hikayenin en garip tarafı Mesut Özil'in iki takım tarafında da denemeye alınmadan red edilmesi. Mesut için bu iki red edilmenin kariyeri açısından çok iyi olduğu kesin ama Türk kulüplerinin nasıl yönetildikleri aslında bu olay da bile kendini gösteriyor. Mesut'a cılız ve solucan gibi diyen Galatasaray Mesut için vereceği paranın çok daha fazlasını verip Marcelo Carrusca diye Mesut'dan daha cılız bir adam aldı. Mesut Real Madrid'e transfer olmuşken, Galatasaray Carrusca'dan anca bu sene kurtulabildi.

Beşiktaş'ın olayı ise daha vahim. Futbolcu tipine sahip değil diye oyuncuyu denememek gerçekten sadece Türkiye de olur diyebileceğimiz cinsten bir olay. Bunu diyen takımın emektar kaptanı ve Türkiye'nin hala en iyi beklerinden biri olan İbrahim Üzülmez'e ilk bakışta futbolcu kaç kişi diyebilir ?

Konu aslında tüh Mesut'u kaçırdık bizde olsaydı ne kadar iyi olurdu konusu değil. Türk futbol takımları Türk genç oyuncuları görmezden geliyor. Onların da haklı olduğu durumlar vardır tabii her gün oraya onlarca çocuk yeni Messi, yeni Ronaldo diye geliyordur ama Schalke forması giyen Türk oyuncunun kumaşı az çok bellidir hiç olmazsa deneme yapılması gerekiyormuş.

Mesut bu iki takımdan birine transfer olsaydı şu an hala o takımda oynuyor olurdu. Bizim spor basınımızda ise Arda mı yoksa Mesut mu daha iyi diye yazılar yazılırdı. Milli takımımızda oynayıp belki de hiç bir zaman Dünya Kupası yarı finali veya Real Madrid forması göremezdi. Kısacası bazen hayatta başarısızlıklar insanı başarıya götürebiliyor.

6 Eylül 2010 Pazartesi

Belçika Kolay Takım

Almanya maçının ilk 11'i : Bailly (Borussia Mönchengladbach) , Alderweireld (Ajax), Van Buyten (Bayern Münich), Kompany(Manchester City), Vermaelen (Arsenal), Hazard (Lille), Simons (Nürnberg), Fellaini (Everton), Vertonghen (Ajax), Dembele (Fulham), Lukaku (Anderlecht)


Bazı spor yazarlarımız ve gazetelerimiz tarafından rakip olarak gösterilmeyen Belçika'nın Almanya maçındaki ilk 11'inde bu oyuncular vardı. Takımda sadece Lukaku'nun kendi ülkesinde oynuyor olması aslında karşımızdaki rakibin ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor. Lukaku demişken kendisinin geçen sene 17 yaşındayken Belçika gol kralı olduğunu ve bir çok büyük kulüp tarafından istendiğini ama Anderlecht'in satmadığını hatırlatalım.

Lukaku dışında Bayern Münich'in 5 sezondur formasını giyen Van Buyten, Arsenal'in önemli savunma oyuncusu Vermaelen, birçok takımın transfer listesinde olan Hazard, Everton'ın yetenekli orta saha oyuncusu Fellaini ve Fulham'a transfer olan Dembele Lukaku dışında Belçika'nın önemli futbolcuları.

Yarın oynanacak maç aslında erken final denilen cinsten bir maç zira Türkiye veya Belçika'nın 1. olacağını düşünmek biraz hayalcilik olur. Bu açıdan bakınca yarın oynanacak maçın sonucunda alacağımız üç puan bizim için gerçekten çok önemli bir sonuç olur.

Türk futbol tarihi rakiplerimizi küçümsememiz sonucu oluşan felaketlerle doluyken (Letonya ilk akla gelen örnek) yetenekli futbolculara sahip olduğu sadece oyuncuların oynadığı yerden bile belli olan bir takımı çok rahat yenebileceğimizi düşünmemiz gerçekten çok garip. Yarın oynanacak maç iki takımın da yolunu çok erken bile olsa belli edecek. Böyle diyorum ama bu maçı kazandıktan sonra geçen elemelerde olduğu gibi kolay takımlara karşı puan kaybedersek bu galibiyetin hiç bir anlamı kalmaz .

5 Eylül 2010 Pazar

Milli Takımı İzlemek Sadece 10 Lira

Türkiye'nin salı günü Belçika ile oynayacağı maçın biletlerinin fiyatları açıklandı.

Fenerium Alt Kenar - Fenerium Üst Kenar: 20,00 TL
Fenerium Alt Orta - Fenerium Üst Orta: 30,00 TL
Maraton Alt Kenar - Maraton Üst Kenar: 20,00 TL
Maraton Alt Orta - Maraton Üst Orta: 30,00 TL
Migros Kale Arkası: 10,00 TL
Türk Telekom Kale Arkası: 10,00 TL


Belçika aslında Türkiye'nin en önemli rakibi çünkü Almanya'yı geçip gruptan birinci çıkmamız çok zor.
Ülkemizin futbol yorumcuları tarafından pek önemsenmese de Belçika çok önemli yeteneklere sahip iyi bir takım. Türkiye'nin desteğe ihtiyacı olan bu maçın fiyatlarının bu kadar düşük olması gerçekten çok iyi bir hareket olmuş.

4 Eylül 2010 Cumartesi

Yann M'Vila

Fransa'nın Dünya Kupası faciasından sonra oynadığı ilk resmi maçta Belarus gibi zayıf bir ekibe sahasında 1-0 mağlup oldu. Takımda kökten değişime giden Laurent Blanc'ın güvendiği yeni isimlerden birisi de Rennes'in 20 yaşındaki yıldızı Yann M'Vila'ydı. Geçen sene Dünya Şampiyonasında Fransa'nın 19 yaş altı milli takımının kaptanlığını yapan M'Vila vasat Fransa Milli takımında Florent Malouda ile birlikte en iyi oynayan isimdi.

Nasıl bizim medyamız bizim takımlarımızı yüceltip futbolun devleri gibi gösteriyorsa Fransız basını da yeni nesilin yetenekli futbolcularına yeni Zidane, yeni Henry gibi benzetmeler yapıyor. Fransız basınına göre M'Vila ise yeni Patrick Vieira. Stade Rennes'in formasını giyen defansif ortasaha oyuncusu Vieira'ya göre daha kısa (1.92-1.83) olsa da hava toplarında Vieira kadar etkili. M'Vila tekniği ve gücüyle de Fransızların efsane oyuncusuna benzetiliyor.

Geçen sezon 35 maçta oynayan M'Vila gösterdiği performansla Fransa Milli takımına seçildi. M'Vila başta Fransa'nın büyük takımları olmak üzere Avrupa'nın bir çok büyük takımı tarafından bu yaz transfer edilmek istendi ancak Rennes 2014 senesine kadar sözleşmesi olan futbolcusunu satmakta aceleci davranmıyor fakat M'Vila'nın performansı yükselmeye devam ederse yıldız futbolcuyu Rennes takımının tutması çok zor gözüküyor.

Misimovic Türkiye'ye Alışamamış

"Schalke'yi çok istedim ama olmadı. Artık herhangi bir şekilde gidemem ama Schalke'de forma giymek son derece heyecan verici olurdu. Ama artık o defter kapandı"

Türkiye'ye transfer olan futbolcular için bir el kitabı yapılsa herhalde ilk on kural içinde '' Her zaman Dünya'nın en büyük kulübüne gelmiş gibi davran'' maddesi olurdu. Ülkemizin spor gazetelerinin, taraftar gruplarının bu açıklamaya sinirlenmiş olması gerçekten garip bir durum zira bırakın Misimovic'i Galatasaray da oynayan herhangi bir oyuncuya Galatasaray yerine Schalke de oynamak ister misin diye sorulsa herhalde balıklama atlardı ama işte doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar atasözü boşuna bu topraklardan çıkmadı.

Taraftar sitelerindeki yorumların çoğu aynı şeyden bahsediyor: Galatasaray forması herkese nasip olmaz. Bu aslında Galatasaray'ın değil Beşiktaş'ın , Fenerbahçe'nin başına gelse de aynı yorumlar yapılacaktı. Bu konu aslında düşündürücü zira kendimizi Avrupa arenasının neresinde görüyoruz anlayamıyorum. En son büyük başarısını 3 sezon önce yaşayan, en son aldığı kupayı 10 sene önce kazanan bir ülkenin futbol da yeri tam olarak nerededir ?

Gazeteler, biz taraftarlar öyle bir gazlıyoruz ki birbirimizi insanlar böyle açıklamalar yapınca suçlanıyorlar. Biraz karşı tarafı düşünsek aslında bu olayların hiç biri olmayacak. Şöyle düşünün Schalke, Almanya liginde Almanya ligi Dünya'nın en fazla izlenen 3. ligi, Schalke futbolla alakam var diyen insanların hepsinin tanıyabileceği bir takım ve bu sezon Şampiyonlar Ligi'nde olacaklar. Bunları göz önünde tutunca hangi insan evladı daha fazla ilgi ve daha fazla başarının olduğu bir yerde olmak istemez ki ?

Sonuç olarak Misimovic'in bu açıklamayı yapması gerçekten gereksiz bir hareket olmuş ama kızılacak bir durum yok. Bunları diyen Misimovic aynı röportaj da Galatasaray ve İstanbul için güzel şeyler de söylemiş.

"Buradaki taraftarlar gerçekten çok ateşli. Sessiz bir kasabadan büyük bir şehre gittim. Galatasaray çok başarılı bir takım ve tek hedefleri şampiyonluk. Sezona iyi bir başlangıç yapılmasa da başarılı olacağımıza inanıyorum"

3 Eylül 2010 Cuma

Dünyanın En Bencil Takımı




Robinho, Ibrahimovic ve Ronaldinho'nun Fenerbahçe tarafından çeşitli spor gazetelerimiz tarafından transfer edilmeleri dışında en önemli özellikleri topu seven futbolcular olmaları. Ronaldinho'nun ne kadar topu sevdiğinden bahsetmek saçma, zira sırf topla istediği kadar oynamıyor diye Barcelona'dan ayrılan Ibrahimovic'den de, Robinho ise tipik bir Brezilyalı topu ver sabaha kadar oynasın.

Kağıt üzerinde her ne kadar mükemmel bir hücum hattı yaratılmış gibi gözükse de açıkcası bu takımın çok çabuk dağılacağına inanıyorum. Topu seven ve savunmaya çok nadir dönen bu üçlünün takım kimyasını bozacağını tahmin etmek zor değil. Milan'ın savunması bu kadar problem olacak gibi gözükürken savunmasıyla ünlü İtalya liginde işleri gerçekten zor aslında takımın başarısı bu üçlüden ziyade Milan'ın efsane oyuncusu Gattuso ve arkadaşlarına bağlı.

Bu üçlünün paslaşabilen savunmaya dönen bir sisteme geçebilmesi gerçekten futbol dünyasını sallar ama bu biraz hayalcilik gibi geliyor. Fakat şunu unutmamak lazım ki bu üçlü yavaş yavaş şanslarını tüketiyor. Ronaldinho'nun sözleşmesi yenilenmeyecek gibi gözüküyor, Robinho neredeyse Türkiye'ye geliyordu, Ibrahimovic'in ise artık insanlar tarafından yetenekleri sorgulanıyor.

Kısacası bu üçlü son şansını deniyor eğer başarabilirlerse ben de dahil olmak üzere bir sürü insanı şaşırtacaklar ama ilk önce onların değişmesi gerekiyor çünkü güzel bir atasözümüzün de dediği gibi bir koltuk sadece bir karpuzu taşıyabiliyor.

1 Eylül 2010 Çarşamba

Makukula Manisaspor'a Transfer Oldu


Trabzon mu , Kayseri mi , yoksa Beşiktaş mı derken Ariza Makukula süpriz bir şekilde transferin son günü Manisaspor'a transfer oldu.

Geçen sezon 29 maçta attığı 23 golle gol kralı olan Makukula ligin kalburüstü takımları olan bu üçlü yerine Manisaspor gibi küme düşmemeye oynayacak olan bir takıma neden gitti bu şu anlık tam bir soru işareti ama tahmini olarak tok satıcıyı oynayan Benfica transfer döneminin son gününde oyuncunun elinde kalacağını anlayınca en yüksek teklif veren takıma sattı.

Manisaspor ile 3 yıllık sözleşme imzalayan Makukula'nın ne kadar alacağı ve bonservisi henüz açıklanmadı.

Arda Turan'ın Bonservisi Ne Kadar ?




Arda'nın futbol sahnesinde adını duyurduğu şampiyona 2008 Avrupa Şampiyonası'ydı. Türkiye'nin bu genç orta saha oyuncusu Avrupa'nın önemli takımları tarafından takibe alındı.

Arda'nın en büyük şanssızlığı Galatasaray'ın en kötü dönemlerinden birine denk gelmesiydi. 2008 Avrupa Şampiyonası'ndan sonra Şampiyonlar Ligi'ne katılamayan Galatasaray genç yıldızını sadece 2. sınıf takımlar karşısında Avrupa Ligi'nde gösterme şansı buldu. Bu da yetmezmiş gibi 2010 Dünya Kupası biletini de kaçırınca Arda'nın Avrupa devleri tarafından transfer edilme ihtimali hayli düştü.

Durum böyleyken yani Şampiyonlar Ligi ve Dünya Kupası'na katılmayan sadece Avrupa'nın ikinci sınıf bir liginde ve Avrupa'nın küçük takımlarına karşı oynayan aslında kapalı kutu olan bir oyuncu için Galatasaray'ın istediği bonservis tam olarak ne kadardır ?

Bu konuda Almanya'nın 20 yaşındaki yıldızı Thomas Müller'i örnek gösterebiliriz. Dünya Kupası'nda Almanya Milli Takımıyla parlayan Thomas Müller Bayern Münich'le de Şampiyonlar Ligi finalini gördü. Müller'in transfermarkt'a göre Bonservis değeri 23 milyon euro yani Galatasaray'ın Arda için istediği tahmini bonservis ücreti.
Durum böyleyken hem Avrupa'nın dev kulüpleri tarafından teklif beklemek hem de yüksek bonservis istemek hayalcilikten başka bişey değildir. Kaldı ki Atletico Madrid her ne kadar Real Madrid, Barcelona gibi dev bir takım olmasa da Arda gibi genç yıldızlara sahip çıkan onları parlatan bir takım.

Yazının başında belirttiğim gibi Arda aslında şanssız bir futbolcu. Transfer döneminin son günü değil de daha önce bu teklif yapılsaydı belki Galatasaray teklifi kabul ederdi ama son günde böyle acele bir karar verip takımın kaptanını satmak çok zor iş zira Galatasaray'ın Arda'yı doldurmak için şansı olmayacaktı ve en küçük başarısızlıkta taraftarlar kahramanları Arda'nın gidişinin hata olduğunu söyleyecekti.

Arda Turan ve Galatasaray bu kadar iyi bir teklif bir daha görecek mi bunu zaman gösterecek ama inşallah Türk futbolu futbolu bıraktıktan sonra ben Avrupa'ya gitsem orayı sallardım diye sallayacak başka eski bir futbolcuya daha sahip olmaz

29 Ağustos 2010 Pazar

Galatasaray Nereye Gidiyor ?




Galatasaray'ın Avrupa'yı salladığı dönemlerdi. Hakan Şükür'ün Inter'e transferinden sonra yeni bir golcü arayışına giren Galatasaray Uefa kupasını kazanmasının da güveniyle Türkiye tarihinin en pahalı transferi olan olan Mario Jardel'i 17.4 milyon euro'ya transfer etmişti. 169 maçta 166 gol atan altın ayakkabıyı kazanan Jardel oynadığı ilk ve tek sezonda 43 maçta 34 gol atmış ancak sakatlıklar ve kendi kişisel problemlerinden dolayı Türkiye'yi terk etmişti.

Jardel'in performansına güvenen Galatasaray girdiği bu büyük borç yüzünden çok sıkıntılar çekti. Uzun süre boyunca ekonomik krizle boğuşuldu, istenilen oyuncular alınamadı, olan oyuncuların maaş ödemelerinde sıkıntı çekildi. Kısacası Jardel ve o döneme ait diğer şaşalı transferler Galatasaray'ın 2000'lerde elini kolunu bağladı.

Özhan Canaydın döneminde kemer sıkma politikasına giden Galatasaray Ali Lukunku gibi fazla isme sahip olmayan oyuncularla devam etmek zorunda kaldı. Taraftar bu duruma karşı her ne kadar tepki gösterse de Özhan Canaydın başkanlıktan ayrılana kadar bu politika devam etti. Her ne kadar o dönem çok eleştirilmiş olsa da bu kadar problemli ve borç batağı içinde bir takımı alan Özhan Canaydın çaresizdi.

Özhan Canaydın dönemi sonrası Adnan Polat taraftarın özlediği o şaşalı dönemdeki Galatasaray'ın geri dönüşünü yapmaya çalıştı borçlar alındı kulüp düzelmeye başlamışken yeniden borçların altına imza attırıldı. Fotoğraftaki bu adamdan itibaren bir sürü isimli yeteneğe milyonlarca euro harcandı ama hiç bir zaman o istenen arzulanan ne Hagi bulundu nede Uefa şampiyonu Galatasaray.

2000'den 2010'a doğru gelirken Galatasaray aslında artık doğru yere gidiyor. Taraftarı mutlu etmek için borç içinde yüzerken milyonlarca euroluk Elano gibi Lincoln gibi transferler yapan Galatasaray bu transfer döneminde daha çok genç yetenekli bonservissiz oyuncular ve ucuz yabancı transferlere yöneldi. Geçtiğimiz dönemin transfer rekortmeni Galatasaray bu sezon daha sessiz ve daha yavaş ilerliyor alınan ve adı geçen oyuncular Galatasaray'ın yeni yolunu gösteriyor . Galatasaray artık daha ekonomik davranıyor isimli oyuncudan ziyade işe yarayacak oyuncular aranıyor.

Galatasaray'ın bu sisteme dönmesinin çok önemli başka bir sebebi var. Uefa artık borç batağında olan kulüplere karşı acımasız politikalar başlattı. Yüklü borcu olan takımlara (örn: Mallorca - Şampiyonlar Ligi) büyük cezalar ve Avrupa kupalarına katılım yasağı getiriyor. Bunlar sadece başlangıç ama ilerleyen zamanlarda Uefa'nın borçlu takımlara karşı daha da acımasız olacağını söyleyebiliriz.

Galatasaray Karpaty'e elenmiş olabilir bu doğal bişey ancak Galatasaray'ın nereye gittiği önemli bir konu ya Juan Pablo Pino gibi isimsiz ama ucuz yetenekler çıkartıp borç batağından kurtulacak yada Misimovic gibi yıldızlara para harcayıp geleceğin onlara getireceği yeni borçların derdini çekecek. Son olarak unutmamak lazım ki Franck Ribbery denen kişi de Metz'den gelen Anelka'nın bonusu bir futbolcuydu .

28 Ağustos 2010 Cumartesi

İsyan Var

Fenerbahçe bilindiği gibi perşembe akşamı Avrupa'ya veda etti.Maçtan sonra konuştuğum herkes tek suçlu Aykut Kocaman fikrinde birleşmiş gibiydi.Sonuçlara bakıldığında 6 resmi maçta 1 galibiyet alındığını,önce Şampiyonlar Ligi ardından Uefa'ya veda edildiğini görüyoruz.Taraftar kombine alıyor,forma alıyor ve her türlü fedakarlığı yapıyor.Bunun karşılığında görmek istediği tek şey Fenerbahçe'nin, özellikle Avrupa'da başarısı.O yüzden taraftar isyanında haklı.Taraftar her zaman sonuca bakar.


İşin Aykut Kocaman tarafını irdeliyelim.Burada Aykut Kocaman'ın avukatlığını yapıyor değilim.Bir akraba ilişkimde yok.Onu savunma nedenlerimi zaten söylemiştim.Maçı stattan izlerken bir ara gözüm Aykut Kocaman'a takıldı.Sanki bilgisayarda oyunu idare eder gibi tek tek oyuncuların yapmaları gereken şeyleri anlatmaya çalışıyordu.Özellikle ilk yarı, Stoch'a eliyle sürekli çizgiye inmesini gösteriyordu.Aynı şekilde Mehmet Topuz'a da.Hızlı oyun ve rakip alanda baskı demişti, Aykut hoca.Defans elemanlarınada eliyle sürekli 'ileri çıkın' diye bağırıyordu.Aslında bunların otomatik olarak gerçekleşen,sistemin doğal varyasyonları olması gerekiyor.Fakat,hala oyun felsefesindeki değişim tamamlanmış değil.Ne olursa olsun turu geçmeliydi Fenerbahçe.Bütün problemleri Aykut Kocaman'ın üzerine atmak büyük resmi görmeyi engelliyor.

Birazda taraftardan,atmosferden bahsedelim.Açık konuşmak gerekirse daha ateşli ve takımı iten bir seyirci bekliyordum perşembe akşamı.Çünkü,Fenerbahçe taraftarı buna benzer, zor olan çok maç kazandırdı takımına.Ama perşembe günü onlarda istenilen performansı takım gibi gösteremedi.Sanırım sezon başında tribünde yapılan revizyon,grupların kendini feshetmesi o alıştığımız sinerjinin yaratılmasına engel oldu.İnşallah gruplar tekrar tribündeki yerlerini alırlar.Ne olursa olsun,zor bir sezon ve artık kazanılması gereken bir şampiyonluk onları bekliyor.

26 Ağustos 2010 Perşembe

Gareth Bale

2-3 sene öncesine kadar sadece Fm oynayan kişiler ve dikkatli gözler tarafından seçilebilen Gareth Bale şu an Dünya'nın en iyi sol beklerinden biri olmaya doğru ilerlediğini gözümüze sokarcasına mükemmel maçlar çıkararak gösteriyor. Bale sadece bek olarak değil ilerde de mükemmel oynuyor.

Galler doğumlu olan futbolcu da Theo Wallcott gibi Southampton da 1 sene oynadıktan sonra İngiltere'nin devlerini peşinden koşturmuştu. Wallcott gibi Bale içinde Southampton'ın kapısını çalan Arsenal bu sefer oyuncuyu rakibi Tottenham'a kaptırmıştı. Tottenham 18 yaşındaki bu oyuncu için 5 milyon pound bonservis ödedi.

2010 yılına gelene kadar ki geçen 3 sene de Bale istenen performansı bir türlü sergileyemedi. Bale'ın kendisine geldiği maçlar olarak 2010'un nisan ayında oynadığı Arsenal ve Chelsea maçlarını gösterebiliriz. İki maçta da gol atan Galli oyuncu Nisan Ayının En başarılı Genç Oyuncusu ödülünü kazanmıştı.

Geçtiğimiz sezonu formunun zirvesinde bitirip Tottenham'a Şampiyonlar Ligi vizesini kazandıran genç oyuncu bu sezona da çok iyi başladı. Yaz dönemin de Milan'ın iki kez transfer etmeye çalıştığı Galli oyuncuyu Tottenham'ın satmama kararının ne kadar doğru olduğunu gösterecek gibi gözüküyor.

Yazının başında da yazdığım gibi Gareth Bale eğer bu form seviyesinde devam ederse en iyilerden birisi olacağını söylemek şimdiden mümkün.

Kura Şansı


Her takımın belli bir kura şansı vardır. Galatasaray bu konuda şanslıdır mesela Fenerbahçe de tam tersi şekilde şanssızdır. Bu başarısızlık için bir kılıf olamaz ama başarı için gerekli bir şanstır.

Konu kura şansı olunca yıllar sonra Avrupa arenasına çıkan Bursaspor'un şansı hakkında herhangi bir yorum yapamayız ama şu bir gerçek bu kadar zor bir arenadan Bursaspor'un başarı çıkarabilmesi için kura şansına sahip olması lazım.

Yanlış anlaşılmasın burada Bursaspor'un kötü bir takım olmasından dolayı değil eğer bu durumda 3 büyüklerden biri de olsaydı durum değişmezdi zira 2. torba da Real Madrid 3. torba da ise Tottenham gibi devler var. Durum bu olunca başarı için kesinlikle Bursa'nın kura şansına ihtiyacı var.







1.Torba

FC Internazionale Milano





FC Barcelona





Manchester United FC





Chelsea FC





Arsenal FC





FC Bayern München





AC Milan





Olympique Lyonnais






2. Torba

SV Werder Bremen




Real Madrid CF





AS Roma





FC Shakhtar Donetsk





SL Benfica





Valencia CF





Olympique de Marseille





Panathinaikos FC





3. Torba

Tottenham Hotspur FC





Rangers FC





AFC Ajax





FC Schalke 04




FC Basel 1893




SC Braga




FC København





FC Spartak Moskva






4.Torba

Hapoel
Tel-Aviv FC





FC Twente




FC Rubin Kazan




AJ Auxerre





CFR 1907 Cluj




FK Partizan





MŠK Žilina





Bursaspor






Torbalara bakınca çıkabilecek en iyi takımlar Lyon, Panathinaikos, Kobenhavn bunların üçünün gelmesi durumu biraz hayal ama Panathinaikos ve Kobenhavn ikilisinden birinin gelmesi bile Bursaspor'un uefa şansını arttırabilir.

Kura 18:45 de yapılacak. Bakalım Bursaspor'un kura şansı ne kadar iyi

25 Ağustos 2010 Çarşamba

Kocaman Yürek




Son zamanlarda Fenerbahçe dendi mi akla gelen ilk konu Aykut Kocaman-Alex olayı.Aslında dışardan bakınca olay falan yok.Takımın Teknik Direktörü bir oyuncuyu yedek oturtuyor.Ama bu oyuncu istatistikleri alt-üst eden Fenerbahçe tarihinin tartışmasız en başarılı yabancısı olan Alex olunca olay farklı bir boyuta taşınıyor.E o zaman Aykut Kocaman aptal mı bu oyuncuyu oynatmıyor diye sorabiliriz.Tabiki değil.Önce şunu belirtelim Alex yedek kalmayacak diye bir durum yok.Takım savunmasına katkı sağlamıyorsa ki Aykut hocaya göre bu konuda zayıf.Mücadele derecesi yüksek maçlarda yedek bekleyebilir.

Asıl konuşulması gereken Aykut hocanın bu radikal tutumu.İlk Daum dönemi ardından Zico ardından Aragones ve sonunda yine Daum.Hepsinin ortak noktası çift ön libero,Alex ve tek forvet.Fenerbahçe Avrupa'da en başarılı dönemini Zico'nun ikinci yılında bu sistemle geçirdi.Ve tartışmasız son 5 yılın açık ara derbi şampiyonu.Sonuç kısmına baktığımızda 5 yılda 1 şampiyonluk olduğunu görüyoruz.O zaman bu sistemde bir sorun var.İlk 10'dan aşağıdaki neredeyse tüm takımlara Fenerbahçe puan vermiş.Ligin anahtarı zaten bu maçları kazanmaktan geçiyor. 6 derbi maçı size max. 18 puan getirir ama o kaybettiğiniz diğer maçlar size max. 84 puan getirir ki zaten bu puanla şampiyon olursunuz.Biraz önce saydığım Teknik adamlardan hiçbiri bu sistemi değiştirmeyi denemedi.Hepsi hazıra kondu.Alex gidince ne olucak diye düşünmediler.İşte şimdi Aykut Kocaman bunu değiştirmek istiyor.Fenerbahçe'nin oyununu çağdaş,günümüz futbolunun seviyesine çekmeye çalışıyor.Bu dönemde elbet kazalar,kırılmalar yaşanacak.Amaç bu dönemi minimum kayıpla atlatmak.


Aykut Kocaman'ın transfer politikasını inceleyelim.Alınan oyuncular Stoch,Dia,Nang,Caner.Bir kere Niang dışında hepsi genç ve ilerde paralar kazanabileceğiniz oyuncular.Oyunsal anlamda hepsinin bir özelliği var.Günümüz futboluna uygun çabuk,süretli,topla alışverişi iyi olan ve dikine kaleye gidebilen oyuncular.Bu açıdan baktığımızda Alex'in neden yedek beklediğini biraz daha iyi anlayabiliriz.Aykut Kocaman şu mesajı veriyor.Benim takımımda yavaş,2 ileri 1 geri oyun sistemi artık yok!.Sadece bu bile yıllardır özlenen Fenerbahçe'nin habercisi.Taraftarlar tabiki kızacak,eleştiricek ama Aykut Kocaman çok büyük bir saygıyı hakediyor.Dokunulmayana dokunduğu,değiştirilemeyeni değiştirmeye çalıştığı için.

Bordeaux Lyon'a Yenildi

Geçen sene nisan ayında Bordeaux lig şampiyonluğu için yarışan Şampiyonlar Ligi'nde Çeyrek Finale çıkan kısacası istediği her şeye ulaşmak üzere olan bir takımdı.

Sonra ne olduğunu biliyoruz Bordeaux Şampiyonlar Ligi'nde Lyon'a elendi. Bu elenmenin ardından lige konsantre olamayıp Avrupa biletini elde edebilecek bir sıraya bile yerleşemedi. Kısacası Lyon'a elendikleri gün Bordeaux'un zirveden düşüşe geçtiği zaman oldu.

Yaz döneminde takımın en önemli oyuncularından biri olan Chamakh'ı Arsenal'e bedava kaptıran Bordeaux takımın diğer önemli oyuncusu Gourcuff'u her ne kadar kadroda tutmak istese de Avrupa sahnesine çıkamayacak olan takımda kalmak istemeyen Gourcuff ayrılmakta kararlı olduğunu gösterdi. Arsenal gibi büyük klüplerle para yüzünden anlaşamayan Bordeaux çaresiz olarak çöküşününün sebebi olan Lyon'a 22 milyon euro karşılığında Gourcuff'u sattı.

Futbol işte böyle garip bir oyun eğer o eşleşmeyi Bordeaux kazansaydı şu an belki Chamakh ve Gourcuff Bordeaux forması giyiyor olacaktı fakat şu an gerçek olan tek bir şey var Bordeaux bu kayıpla beraber eski güzel günlere resmen veda etmiş oldu.

Hangisi Gerekli ?


Transfer yapmak zor iş gerçekten.Doğru oyuncuyu bulmak,kulübüyle anlaşmak,oyuncuyu ikna etmek.Hele birde Türk kulüplerinin işi daha zor.Çünkü,hedefi olan bir futbolcuyu getirmeniz için elinizi cebinize atmanız gerekiyor.Gelelim Beşiktaşa.Malum transferin en ses getiren takımı.Taraftarlar kadrolarına o yıldızları katmaktan zevk alıyor.Ama şu noktada akla gelen soru işaretleride yok değil.Yıldızlara dayalı bir takım mı yoksa yıldızların parça olduğu bir takım mı?Bunun kararını Shuster verecek.

Beşiktaşın parlayan genç bir yeteneği var Necip Uysal.Orta sahada Beşiktaşın ve Milli Takımın 15 yılını kurtaracak bir futbolcu.Günümüz futbolunun tüm özelliklerine sahip çift yönlü ve aynı zamanda agrasif.Shuster son 2 maçta düşünmedi Necip'i.Ve üzerine Mehmet Aureillo'yu alıyor Beşiktaş.Burada bir düşünmemiz lazım 32 yaşına gelmiş son 2 yılı sakatlıklarla geçen bir futbolcuyu 19 yaşındaki yetenekli bir gence üstelik kendi özevladına değişmek.Genç futbolcu çıkmıyor diyoruz çıkıncada oynatmıyoruz.

Gelelim günlerdir taraftarların merakla beklediği Robinho transferine.Bence Beşiktaş'ta dengeleri bozabilecek bir oyuncu.Ekonomik açıdan bozacağı kesin konuşulan maaşı 6 milyon euro.Kötü oynadığı ilk maçta takım arkadaşlarının sorumluluğu üzerine atması için geçerli bir maaş.En çok parayı alan en çok eleştirilir çünkü.Şu anda takımın görünen yıldızı Quaresma.Takıma ve taraftara ısındı ve gerçekten yürektyen oynuyor Robinho'nun gelişi onda bir problem yaratır mı buda başka bir merak konusu.Çünkü q7 nin başarılı oduğu tek takım Porto'ya baktığımızda tek ve vazgeçilmez yıldızdı.Ne inter de Ne chelsea de o ortamı bulamadı.İşin marketing bölümünde bu futbolcuların çok ses getireceği kesin.Yönetim harcadığının bir kısmını buradan karşılamak istiyor olabilir.Burda haklı olabilirler.Ama sonuçta bu bir futbol takımı ve asıl olan onun başarısı.

Yönetimin şu soruyu sorması lazım kalıcı başarılar için bu tarz paralara kariyerinde düşüşe geçmiş yıldızlar mı yoksa Necip gibi öz evlatlar mı gerekli?

5 Aralık 2009 Cumartesi

Biraz Farklı Bir Kupa

Kuraları izlerken insan sanki bi partinin içinde gibi hissediyordum kendini. Vuvuzela davası yüzünden zaten Dünya futbol seyircileri tarafından en gürültü Dünya Kupası olması beklenen kupanın kura çekimi gerçekten farklıydı.

Ben fazla hayat enerjisine sahip bi adam değilimdir bir şey yaptırmak için 2-3 kez söylemek gerekir. Açıkcası bu enerji, bu parti ortamı, danslar fln bana fazla geldi. Herşeyden önce çok çocukcaydı sanki minikler için Dünya Kupası yapılıyor gibiydi o maskot nerde maskot nerde muhabbetleri fln allahtan Maradona gelmemiş harbi sahneye bişey atması yüksek ihtimaldi.

Afrika kıtası zaten böyle dans etmeyi eğlenmeyi seven bir kıta ama Dünya Kupası dediğimiz olayın ağırlığına pek yakışmadı. Tabii herşeyden önce bu benim düşüncem ama tahminen çoğunuz benim gibi izlerken ''noluyor ya yanlış kanalı mı izliyorum ?'' demişsinizdir.