8 Eylül 2010 Çarşamba

12 Dev Adam

12 Dev Adam bugün turnuva boyunca karşılaştığı ekiplere nazaran çok daha zor olan Slovenya ile karşılaşacak. Maçın bütün biletleri tükenmiş durumda ve söylenene göre maça 3 bin veya 5 bin arası Sloven taraftar da gelecekmiş.

Basketbol yorumu yapmak pek haddime düşen bir konu değil ama Slovenya'nın ne kadar iyi bir takım olduğunu maçlarını izlemiş olanlar fark etmiştir. Özellikle Lakovic ve Dragic gerçekten çok etkili isimler ancak geçen maçlardaki gibi oynar ve seyirci desteğini de arkamıza alırsak yarı finale çıkma ihtimalimiz bir hayli yüksek.

2010 Dünya Basketbol Şampiyonasının en sevilen reklamı olan Türkler Uçuyor temalı reklam ne kadar güzel olsa da bence 2001 Avrupa Basketbol Şampiyonası için yapılan reklamı geçebilen reklam henüz yapılmadı. Bu yazıyı o güzel reklam ile bitiriyorum. Hidayet ve Kerem'in tipine dikkat etmenizi tavsiye ederim.

12 Dev Adam

Kadıköy Kırmızı Beyaz

Blog da artık tek başıma yazmıyorum. Berkay Tokgöz arkadaşım da benimle beraber yazmaya başladı. Berkay önemli maçları yorumlayacak ve daha çok Fenerbahçe ağırlıklı yazılar onun elinden çıkacak. Bu yazdığı ilk maç yorumu ve ona buradan yeniden teşekkür ederim.

Guus Hiddink göreve geldiğinde oh be demiştim.Artık sistemsizlikten uzaklaşacağız ve sağlam,düzenli,hücum oyunu isteğimize uygun bir takım yaratılacak diye düşünmüştüm.İlk 11 leri gördüğümde ilk tepkim biz nasıl gol atacağız ? oldu.Kadroya baktığımızda 3 ön libero oynayan oyuncu ile sahadaydık.Bu bana biraz mantıksız geldi,çünkü evimizde mutlak kazanmamız gereken bir rakibe karşı böyle oynamak ve oyunu sıkıştırmak faydamıza olmayacaktı.Çünkü biz savunma yapamıyoruz.Beceremiyoruz,olmuyor.Genetiğimizde yok.Biz en başarı olduğumuz turnuvalarda,finallerde hep hücum oynayarak kazandık.Tempo yaparak kazandık.Yarı finalde Almanya'ya karşı 10 kişi savunarak gol yedik ve elendik.Hal böyle iken bu kadroyu görünce biraz umutsuzluğa kapıldım.

Grup kuraları çekildiğinde ilk rakibimizin Belçika olduğunu düşünmüştüm.Son söyleyeceğimizi ilk söyleyelim.Bu galibiyet çok önemliydi.İlk yarıda hiçbirşey yapmadık ve içeriye 1-0 mağlup girdik.Yediğimiz golü anlatmaya gerek yok.Bu düzeyde bir takım böyle komik bir yan top golü yememeliydi.Maçı getiren değişiklik ikinci yarının başında Selçuk-Semih değişikliğiydi.Hepimizin gördüğünü doğal olarak Guus Hiddink'te görmüş olacak ki,bu değişikliği yaptı.Semih'in girişiyle hem oyunu rakip sahaya yıkmış olduk,hemde yetenekli oyuncularımız boş alan bulmaya başladılar.Aslında normal olan buydu.Beklediğimiz,görmek istediğimiz oyun bu olmalıydı.O bakımdan çok iyiyiz,mükemmel oynadık demek aşırı iyimserlik olur.Eleştirebileceğimiz en önemli konulardan biride,duran toplardaki zaafiyetimiz.İlk gol için söylediklerimizi,ikinci golde de söyleyebiliriz.Hemde fazlasıyla.Onur'un boşa çıkmasıyla yediğimiz gol,futbol komedi programlarında gördüklerimiz cinstendi.Sanırım bu da bizim kalıtımsal bir hastalığımız.

Bir paragrafta çantada keklik görünen Belçika'ya açalım.Üst düzey liglerde oyuncuları var.Hücumsal anlamda takımın liderliğini yapan Felliani,sağ kanattaki Dembele,yedek başlayan Eden Hazard ve forvetteki Lukaku çok önemli oyuncular.Biraz zamana ihtiyaçları var.Çünkü çok gençler ve tecrübe eksikliğinden hatalar yapabiliyorlar.Bu sorunularınıda aştıklarında finallerde ve turnuvalarda en az finallerden birine oynayacak bir ekibe ulaşmış olacaklar.Çünkü,çok sağlam bir jenerasyon yakalamış durumdalar.


7 Eylül 2010 Salı

Nuri Neden Oynamaz ?



"Eğer Nuri gibi bir oyuncuyu yedekte oturtabiliyorlarsa Türkiye'nin kadrosunda harika oyuncular yer alıyor olmalı. Bu olay sadece beni şaşırtmıyor. Nuri'nin Stuttgart maçında gösterdiği performansı hepimiz gördük. Mevcut formuyla milli takımda oynamayı hak ediyor. Kendisini kanıtlaması için daha ne yapması gerekiyor anlamıyorum. Bu olay beni ve Nuri'yi hayal kırıklığına uğratıyor. Sonuçta kararları Hiddink veriyor. Ama oynamayacaksa milli takıma gitmesi için herhangi bir neden yok"

Nuri Şahin, 2005 yılında yapılan 17 yaş altı Dünya Şampiyonasının yıldızlarından biriydi . Nuri, Türkiye'nin Dünya üçüncüsü olmasını sağlayan oyuncuların başında geliyordu. Bu yeteneği kazanmak isteyen Almanya oyuncuya Alman Milli Takımını seçmesi için baskıda bulundu. Doğup büyüdüğü ve futbolunu geliştirdiği yer olan Almanya için oynamasının onun için daha iyi olacağını söylediler. Nuri çoğu Türk insanının yapacağını yaptı ve kararını Türkiye'den yana verdi.

İşte o 2005 senesinde Nuri'nin ilk çıktığı maçta ironik bir şekilde Almanya ile oynadığımız dostluk maçıydı. Maçta gol atan Nuri Türk futbol tarihine gol atan en genç oyuncu olarak adını yazdırmıştı.

Bundan sonrasını az çok biliyorsunuzdur. Almanlara kaptırmadığımız bu genç yetenek Fatih Terim ve kurmayları tarafından bir türlü takıma monte edilemedi. Takıma çağrılmadı, çağrıldıysa da oynatılmadı. Bu aslında pek fazla kişiyi şaşırtmadı çünkü Fatih Terim'in gözüne girmek zordur ancak gözüne girdiğin zamanda ne hata yaparsan yap her zaman senin arkanda durur. Emre Belözoğlu ile yaşadığı ilişki buna en güzel örnektir.

Hiddink dönemi geldiğinde değişiklikler beklenirken kimse sihirli bir asa ile şu ana kadar hiç duymadığımız yetenekli oyuncular çıkartmasını beklemiyordu. Sadece Nuri ve Mevlüt gibi genç futbolcuların artık sahne almasını istiyordu. Fatih Terim döneminde yaşanan en büyük problemlerden biri de bu gençlerin görmezden gelinmesiydi.

Jürgen Klopp'un veya bizim konuşmamız için daha çok erken ama gerçek olan 2012 Avrupa Şampiyonasında Emre 32, Nihat 33, Aurelio ise 34 yaşında olacak. Emre'nin formu iyi olduğu için şu sıralar oynaması doğal ama artık Nihat'ın yerine Mevlüt, Aurelio'nun yerine ise Necip'in oynaması gerekiyor. Hiddink, Ersun Yanal gibi cesur bir karar verip bu oyuncularla bağı kopartabilir, kopartmasa bile yedek olarak oynatabilir ama biliyoruz ki böyle bir durumda en küçük başarısızlıkta dahi her şey bu oyuncuların yokluğuna bağlanacak .

Aslında Guus Hiddink ve kurmaylarının Jürgen Klopp ve benim gibi düşünen insanları utandırmasını çok isterim ama burası günü kurtaranların yaşayabileceği bir ülke. Bu yüzden Jürgen Klopp Nuri'nin yedekliğine alışsa iyi olur.

Not: Bu adamı Jack Hollaway'a (Lost-Sawyer) benzeten bir tek ben mi varım ?

Cılız Ve Futbolcu Tipi Olmayan Mesut Özil




Hikayenin kendisi de ortaya çıkışı da biraz eski ancak konuya dair bişeyler yazmak istedim. Tarih 22 Aralık 2007 kurban bayramı Schalke 04'ün kadrosunda olan ama daha ismini duyurmamış genç bir çocuk İstanbul'a geliyor. Onu karşılayan Büyükçekmece Belediye Başkanı Hasan Akgün elindeki değerin farkında çünkü kendisi Alman futboluyla yakından ilgili ve Galatasaray'ın Lincoln transferinde önemli bir rol oynamış.

Çocuğun hikayesi de burada başlıyor zaten Lincoln için Schalke ile görüşmelere yardım eden Akgün sonra bu genç çocuğun ismini duymaya başlıyor. Gel zaman git zaman konuşmalar yapıldıktan sonra genç isim en sonunda Türkiye'ye geliyor. Hasan Akgün ilk olarak onu Galatasaray'a götürüyor. Yöneticiler Mesut'u iyice süzdükten sonra Mesut'un çok cılız ve solucan gibi olduğunu futbolcu olamayacağını ancak Hasan Akgün'ün hatırına denemelere alacağını söylüyorlar.

Saatlerce bekleyen Hasan Akgün ve Mesut sonunda Galatasaray'ın deneme yapmayacağını anlayınca Beşiktaş'ın yolunu tutuyorlar. Hasan Akgün orada da bu çocuğun ne kadar yetenekli ve Türk futbolu için ne kadar değerli bir yetenek olabileceğini anlatırken yöneticiler çocuğun futbolcu tipine sahip olmadığını söylüyorlar. Yanlış okumuyorsunuz Beşiktaş'ın Mesut'u red etme sebebi futbolcu tipine sahip olmamasıymış. Bütün bu olaylardan sonra Hasan Akgün Mesut'u Fenerbahçe'ye götürmüyor zira olabilecek şeyler orada da aynı olacaktı.

Hikayenin en garip tarafı Mesut Özil'in iki takım tarafında da denemeye alınmadan red edilmesi. Mesut için bu iki red edilmenin kariyeri açısından çok iyi olduğu kesin ama Türk kulüplerinin nasıl yönetildikleri aslında bu olay da bile kendini gösteriyor. Mesut'a cılız ve solucan gibi diyen Galatasaray Mesut için vereceği paranın çok daha fazlasını verip Marcelo Carrusca diye Mesut'dan daha cılız bir adam aldı. Mesut Real Madrid'e transfer olmuşken, Galatasaray Carrusca'dan anca bu sene kurtulabildi.

Beşiktaş'ın olayı ise daha vahim. Futbolcu tipine sahip değil diye oyuncuyu denememek gerçekten sadece Türkiye de olur diyebileceğimiz cinsten bir olay. Bunu diyen takımın emektar kaptanı ve Türkiye'nin hala en iyi beklerinden biri olan İbrahim Üzülmez'e ilk bakışta futbolcu kaç kişi diyebilir ?

Konu aslında tüh Mesut'u kaçırdık bizde olsaydı ne kadar iyi olurdu konusu değil. Türk futbol takımları Türk genç oyuncuları görmezden geliyor. Onların da haklı olduğu durumlar vardır tabii her gün oraya onlarca çocuk yeni Messi, yeni Ronaldo diye geliyordur ama Schalke forması giyen Türk oyuncunun kumaşı az çok bellidir hiç olmazsa deneme yapılması gerekiyormuş.

Mesut bu iki takımdan birine transfer olsaydı şu an hala o takımda oynuyor olurdu. Bizim spor basınımızda ise Arda mı yoksa Mesut mu daha iyi diye yazılar yazılırdı. Milli takımımızda oynayıp belki de hiç bir zaman Dünya Kupası yarı finali veya Real Madrid forması göremezdi. Kısacası bazen hayatta başarısızlıklar insanı başarıya götürebiliyor.

6 Eylül 2010 Pazartesi

Belçika Kolay Takım

Almanya maçının ilk 11'i : Bailly (Borussia Mönchengladbach) , Alderweireld (Ajax), Van Buyten (Bayern Münich), Kompany(Manchester City), Vermaelen (Arsenal), Hazard (Lille), Simons (Nürnberg), Fellaini (Everton), Vertonghen (Ajax), Dembele (Fulham), Lukaku (Anderlecht)


Bazı spor yazarlarımız ve gazetelerimiz tarafından rakip olarak gösterilmeyen Belçika'nın Almanya maçındaki ilk 11'inde bu oyuncular vardı. Takımda sadece Lukaku'nun kendi ülkesinde oynuyor olması aslında karşımızdaki rakibin ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor. Lukaku demişken kendisinin geçen sene 17 yaşındayken Belçika gol kralı olduğunu ve bir çok büyük kulüp tarafından istendiğini ama Anderlecht'in satmadığını hatırlatalım.

Lukaku dışında Bayern Münich'in 5 sezondur formasını giyen Van Buyten, Arsenal'in önemli savunma oyuncusu Vermaelen, birçok takımın transfer listesinde olan Hazard, Everton'ın yetenekli orta saha oyuncusu Fellaini ve Fulham'a transfer olan Dembele Lukaku dışında Belçika'nın önemli futbolcuları.

Yarın oynanacak maç aslında erken final denilen cinsten bir maç zira Türkiye veya Belçika'nın 1. olacağını düşünmek biraz hayalcilik olur. Bu açıdan bakınca yarın oynanacak maçın sonucunda alacağımız üç puan bizim için gerçekten çok önemli bir sonuç olur.

Türk futbol tarihi rakiplerimizi küçümsememiz sonucu oluşan felaketlerle doluyken (Letonya ilk akla gelen örnek) yetenekli futbolculara sahip olduğu sadece oyuncuların oynadığı yerden bile belli olan bir takımı çok rahat yenebileceğimizi düşünmemiz gerçekten çok garip. Yarın oynanacak maç iki takımın da yolunu çok erken bile olsa belli edecek. Böyle diyorum ama bu maçı kazandıktan sonra geçen elemelerde olduğu gibi kolay takımlara karşı puan kaybedersek bu galibiyetin hiç bir anlamı kalmaz .

5 Eylül 2010 Pazar

Milli Takımı İzlemek Sadece 10 Lira

Türkiye'nin salı günü Belçika ile oynayacağı maçın biletlerinin fiyatları açıklandı.

Fenerium Alt Kenar - Fenerium Üst Kenar: 20,00 TL
Fenerium Alt Orta - Fenerium Üst Orta: 30,00 TL
Maraton Alt Kenar - Maraton Üst Kenar: 20,00 TL
Maraton Alt Orta - Maraton Üst Orta: 30,00 TL
Migros Kale Arkası: 10,00 TL
Türk Telekom Kale Arkası: 10,00 TL


Belçika aslında Türkiye'nin en önemli rakibi çünkü Almanya'yı geçip gruptan birinci çıkmamız çok zor.
Ülkemizin futbol yorumcuları tarafından pek önemsenmese de Belçika çok önemli yeteneklere sahip iyi bir takım. Türkiye'nin desteğe ihtiyacı olan bu maçın fiyatlarının bu kadar düşük olması gerçekten çok iyi bir hareket olmuş.

4 Eylül 2010 Cumartesi

Yann M'Vila

Fransa'nın Dünya Kupası faciasından sonra oynadığı ilk resmi maçta Belarus gibi zayıf bir ekibe sahasında 1-0 mağlup oldu. Takımda kökten değişime giden Laurent Blanc'ın güvendiği yeni isimlerden birisi de Rennes'in 20 yaşındaki yıldızı Yann M'Vila'ydı. Geçen sene Dünya Şampiyonasında Fransa'nın 19 yaş altı milli takımının kaptanlığını yapan M'Vila vasat Fransa Milli takımında Florent Malouda ile birlikte en iyi oynayan isimdi.

Nasıl bizim medyamız bizim takımlarımızı yüceltip futbolun devleri gibi gösteriyorsa Fransız basını da yeni nesilin yetenekli futbolcularına yeni Zidane, yeni Henry gibi benzetmeler yapıyor. Fransız basınına göre M'Vila ise yeni Patrick Vieira. Stade Rennes'in formasını giyen defansif ortasaha oyuncusu Vieira'ya göre daha kısa (1.92-1.83) olsa da hava toplarında Vieira kadar etkili. M'Vila tekniği ve gücüyle de Fransızların efsane oyuncusuna benzetiliyor.

Geçen sezon 35 maçta oynayan M'Vila gösterdiği performansla Fransa Milli takımına seçildi. M'Vila başta Fransa'nın büyük takımları olmak üzere Avrupa'nın bir çok büyük takımı tarafından bu yaz transfer edilmek istendi ancak Rennes 2014 senesine kadar sözleşmesi olan futbolcusunu satmakta aceleci davranmıyor fakat M'Vila'nın performansı yükselmeye devam ederse yıldız futbolcuyu Rennes takımının tutması çok zor gözüküyor.

Misimovic Türkiye'ye Alışamamış

"Schalke'yi çok istedim ama olmadı. Artık herhangi bir şekilde gidemem ama Schalke'de forma giymek son derece heyecan verici olurdu. Ama artık o defter kapandı"

Türkiye'ye transfer olan futbolcular için bir el kitabı yapılsa herhalde ilk on kural içinde '' Her zaman Dünya'nın en büyük kulübüne gelmiş gibi davran'' maddesi olurdu. Ülkemizin spor gazetelerinin, taraftar gruplarının bu açıklamaya sinirlenmiş olması gerçekten garip bir durum zira bırakın Misimovic'i Galatasaray da oynayan herhangi bir oyuncuya Galatasaray yerine Schalke de oynamak ister misin diye sorulsa herhalde balıklama atlardı ama işte doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar atasözü boşuna bu topraklardan çıkmadı.

Taraftar sitelerindeki yorumların çoğu aynı şeyden bahsediyor: Galatasaray forması herkese nasip olmaz. Bu aslında Galatasaray'ın değil Beşiktaş'ın , Fenerbahçe'nin başına gelse de aynı yorumlar yapılacaktı. Bu konu aslında düşündürücü zira kendimizi Avrupa arenasının neresinde görüyoruz anlayamıyorum. En son büyük başarısını 3 sezon önce yaşayan, en son aldığı kupayı 10 sene önce kazanan bir ülkenin futbol da yeri tam olarak nerededir ?

Gazeteler, biz taraftarlar öyle bir gazlıyoruz ki birbirimizi insanlar böyle açıklamalar yapınca suçlanıyorlar. Biraz karşı tarafı düşünsek aslında bu olayların hiç biri olmayacak. Şöyle düşünün Schalke, Almanya liginde Almanya ligi Dünya'nın en fazla izlenen 3. ligi, Schalke futbolla alakam var diyen insanların hepsinin tanıyabileceği bir takım ve bu sezon Şampiyonlar Ligi'nde olacaklar. Bunları göz önünde tutunca hangi insan evladı daha fazla ilgi ve daha fazla başarının olduğu bir yerde olmak istemez ki ?

Sonuç olarak Misimovic'in bu açıklamayı yapması gerçekten gereksiz bir hareket olmuş ama kızılacak bir durum yok. Bunları diyen Misimovic aynı röportaj da Galatasaray ve İstanbul için güzel şeyler de söylemiş.

"Buradaki taraftarlar gerçekten çok ateşli. Sessiz bir kasabadan büyük bir şehre gittim. Galatasaray çok başarılı bir takım ve tek hedefleri şampiyonluk. Sezona iyi bir başlangıç yapılmasa da başarılı olacağımıza inanıyorum"

3 Eylül 2010 Cuma

Dünyanın En Bencil Takımı




Robinho, Ibrahimovic ve Ronaldinho'nun Fenerbahçe tarafından çeşitli spor gazetelerimiz tarafından transfer edilmeleri dışında en önemli özellikleri topu seven futbolcular olmaları. Ronaldinho'nun ne kadar topu sevdiğinden bahsetmek saçma, zira sırf topla istediği kadar oynamıyor diye Barcelona'dan ayrılan Ibrahimovic'den de, Robinho ise tipik bir Brezilyalı topu ver sabaha kadar oynasın.

Kağıt üzerinde her ne kadar mükemmel bir hücum hattı yaratılmış gibi gözükse de açıkcası bu takımın çok çabuk dağılacağına inanıyorum. Topu seven ve savunmaya çok nadir dönen bu üçlünün takım kimyasını bozacağını tahmin etmek zor değil. Milan'ın savunması bu kadar problem olacak gibi gözükürken savunmasıyla ünlü İtalya liginde işleri gerçekten zor aslında takımın başarısı bu üçlüden ziyade Milan'ın efsane oyuncusu Gattuso ve arkadaşlarına bağlı.

Bu üçlünün paslaşabilen savunmaya dönen bir sisteme geçebilmesi gerçekten futbol dünyasını sallar ama bu biraz hayalcilik gibi geliyor. Fakat şunu unutmamak lazım ki bu üçlü yavaş yavaş şanslarını tüketiyor. Ronaldinho'nun sözleşmesi yenilenmeyecek gibi gözüküyor, Robinho neredeyse Türkiye'ye geliyordu, Ibrahimovic'in ise artık insanlar tarafından yetenekleri sorgulanıyor.

Kısacası bu üçlü son şansını deniyor eğer başarabilirlerse ben de dahil olmak üzere bir sürü insanı şaşırtacaklar ama ilk önce onların değişmesi gerekiyor çünkü güzel bir atasözümüzün de dediği gibi bir koltuk sadece bir karpuzu taşıyabiliyor.

1 Eylül 2010 Çarşamba

Makukula Manisaspor'a Transfer Oldu


Trabzon mu , Kayseri mi , yoksa Beşiktaş mı derken Ariza Makukula süpriz bir şekilde transferin son günü Manisaspor'a transfer oldu.

Geçen sezon 29 maçta attığı 23 golle gol kralı olan Makukula ligin kalburüstü takımları olan bu üçlü yerine Manisaspor gibi küme düşmemeye oynayacak olan bir takıma neden gitti bu şu anlık tam bir soru işareti ama tahmini olarak tok satıcıyı oynayan Benfica transfer döneminin son gününde oyuncunun elinde kalacağını anlayınca en yüksek teklif veren takıma sattı.

Manisaspor ile 3 yıllık sözleşme imzalayan Makukula'nın ne kadar alacağı ve bonservisi henüz açıklanmadı.

Arda Turan'ın Bonservisi Ne Kadar ?




Arda'nın futbol sahnesinde adını duyurduğu şampiyona 2008 Avrupa Şampiyonası'ydı. Türkiye'nin bu genç orta saha oyuncusu Avrupa'nın önemli takımları tarafından takibe alındı.

Arda'nın en büyük şanssızlığı Galatasaray'ın en kötü dönemlerinden birine denk gelmesiydi. 2008 Avrupa Şampiyonası'ndan sonra Şampiyonlar Ligi'ne katılamayan Galatasaray genç yıldızını sadece 2. sınıf takımlar karşısında Avrupa Ligi'nde gösterme şansı buldu. Bu da yetmezmiş gibi 2010 Dünya Kupası biletini de kaçırınca Arda'nın Avrupa devleri tarafından transfer edilme ihtimali hayli düştü.

Durum böyleyken yani Şampiyonlar Ligi ve Dünya Kupası'na katılmayan sadece Avrupa'nın ikinci sınıf bir liginde ve Avrupa'nın küçük takımlarına karşı oynayan aslında kapalı kutu olan bir oyuncu için Galatasaray'ın istediği bonservis tam olarak ne kadardır ?

Bu konuda Almanya'nın 20 yaşındaki yıldızı Thomas Müller'i örnek gösterebiliriz. Dünya Kupası'nda Almanya Milli Takımıyla parlayan Thomas Müller Bayern Münich'le de Şampiyonlar Ligi finalini gördü. Müller'in transfermarkt'a göre Bonservis değeri 23 milyon euro yani Galatasaray'ın Arda için istediği tahmini bonservis ücreti.
Durum böyleyken hem Avrupa'nın dev kulüpleri tarafından teklif beklemek hem de yüksek bonservis istemek hayalcilikten başka bişey değildir. Kaldı ki Atletico Madrid her ne kadar Real Madrid, Barcelona gibi dev bir takım olmasa da Arda gibi genç yıldızlara sahip çıkan onları parlatan bir takım.

Yazının başında belirttiğim gibi Arda aslında şanssız bir futbolcu. Transfer döneminin son günü değil de daha önce bu teklif yapılsaydı belki Galatasaray teklifi kabul ederdi ama son günde böyle acele bir karar verip takımın kaptanını satmak çok zor iş zira Galatasaray'ın Arda'yı doldurmak için şansı olmayacaktı ve en küçük başarısızlıkta taraftarlar kahramanları Arda'nın gidişinin hata olduğunu söyleyecekti.

Arda Turan ve Galatasaray bu kadar iyi bir teklif bir daha görecek mi bunu zaman gösterecek ama inşallah Türk futbolu futbolu bıraktıktan sonra ben Avrupa'ya gitsem orayı sallardım diye sallayacak başka eski bir futbolcuya daha sahip olmaz